Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (203. Sayı)

Dergi Ücreti : 18 ₺

Cehalet, Eleştiri ve Eleştirel Okuma: Bilgisizliğin Meşrulaştırılması Üzerine

ÜZEYİR İLBAK

 

Günümüz dünyasında bilgiye erişim hiç olmadığı kadar kolayken, bilgiye karşı kayıtsızlık ve hatta düşmanlık paradoksal biçimde artmaktadır. Bir konu tartışılırken ve/veya müzakere edilirken anlamaya çalışmak veya anlamaya imkân sağlayacak soru sorma yerine “Bu kavramları bilmiyorum, bu konuda kitap da okumadım.” ve “Bu çok gereksiz bir çalışma.” olarak anlaşılacak itirazlarınız varsa, çalışma ve emeği değersizleştiren bir üslupla çalışmanın gereksizliğini ima eden bir tutum takınıyorsanız, yalnızca bireysel bir yargı değil; aynı zamanda çağımızın sosyal medyasında yaygın bir zihinsel eğilimi de temsil edersiniz. Meşhur ve meşruiyet arasındaki ince çizgide cehaletinizi gürültü çıkararak örtme çabası.
Burada bilgisizlik ve cehalete rağmen var olma ve görünme çabasının ferdi “sarayın soytarısına” dönüştürdüğünü, bilinen ve bilinmeyen bütün müsbet hasletlerden soyutladığını görünür kılmaya çalışacağız. “Bilmiyorum ama” diye başlayarak bilmediği bir hususta lakırdı edenlere ayna servis ederek birer yankı odasına kapatıp; kendileriyle baş başa bırakarak eleştirel okuma ve anlama bağlamında meselenin çözümlemesini yapmaya ve “bilmiyorum ama”nın cehaletin özgürlükle ilişkisini ve cüretkârlığını kavramaya çalışacağız
Eleştirel Okuma ve Anlama Üzerine (Metin Analizi):
Eleştirel okuma, bireyin metinle kurduğu etkileşimde anlamı sorgulaması, gerekçelendirmesi ve yeniden üretmesi sürecidir. Okur yazarlık yalnızca harfleri, kelimeleri ve cümleleri okumak değil, “dünyayı okumak”, “âlemi” ve “insanı/insanlığı” okumaktır.
Eleştirel düşünme; bilgiyi değerlendirme, varsayımları sorgulama, mantıksal tutarlılığı test etme ve alternatif bakış açılarını dikkate alma sürecidir. Her düşünme süreci amaç, soru, bilgi, çıkarımlar, kavramlar, varsayımlar, bakış açıları; netlik, doğruluk, kesinlik, alaka, derinlik, genişlik, mantıklılık ve adaletli yaklaşım kriterlerine uygunlukla ölçülür. Eleştirinizde bu kurallardan bağımsız bir anlayışla duygusal, önyargılı, yüzeysel ve savunmacı bir yaklaşım ortaya koyuyorsanız sorunlu bir zihin dünyanız vardır. Mantıklı, sorgulayıcı, ötekinin hakkına saygılı değilseniz; ahlaklı bir tutarlılığa da sahip olmadığınız anlaşılır.
Bu anlayış ve ilkeler doğrultusunda veri ve bilgiyle karşılaşmak, onu sorgulamak ve dönüştürmek yeni bir anlama ve özgürleşme eylemi ile mümkündür. Ancak “bilmediğim şeyi gereksiz buluyorum” tavrı, bu özgürleşme potansiyelini reddeder. Bu durumda birey, anlamaya çalışmadan yargıya vararak önyargı ile eleştirel okuma sürecini devre dışı bırakır ve farklı alanlara yaslanarak öfkesini kusar.
Cehalet ve bilgi arasında tarih boyunca gerilim var olagelmiştir. Sokrates’ın “Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir” ve Aristo’nun “Bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler.” sözleri ile Kur’an’ın “Bilmediğin şeyin ardına düşme; çünkü, işitme duyusu, görme duyusu ve kalp, bunların hepsi (Hesap Günü’nde) bundan sorguya çekilecektir!”1 ile “Siz, bilginiz olan şeyler hakkında tartışırdınız, ama hiç bilmediğiniz şey hakkında neden tartışıyorsunuz?” ayetleriyle eleştirel düşüncenin ahlaki zeminini ve sorumluluk sınırları belirleniyor.
Yukarıda aktardığım kadim insanlık bilgisi ile ilahi bilgilendirme, bilgisizliği kabullenmeyi değil; öğrenmeye açık olmayı öğütleyen ve erdem sayan bir yaklaşımdır. Bilgisizliği savunmak, yani bilmediği şeyi küçümsemek, entelektüel ve insanlığın müşterek bilgisine kapalı olma tutumudur. Orwell’in 1984 isimli kitabında vurguladığı (“Ignorance is Strength”) “Cehalet güçtür” sloganı, cehaletin iktidar tarafından nasıl araçsallaştırıldığını anlatır. Gücün diline teslim olmuş kafa “sömürülmeye teşne” bir zihne dönüşmüştür. Bu çerçevede “bilmediğim değersizdir” diyen kişi, farkında olmadan bilgi ve hakikate kapalı, Erik Hofır’ın (Eric Hoffer) Kesin İnançlılar kitabında altını çizdiği “fanatizmin bireyin, bireysel eksikliğinden doğduğunu” söylediği noktaya savrulduğunu ve kendince doğrularının “karşıtı bir ideolojiyi” yeniden ürettiği gerçekliğidir. Oysa insanı değerli kılan ve insanın kendisini keşfetmesini sağlayan ve Sokrates’e atıfla aktarılan “bildiğim bir şey var, o da hiçbir şey bilmediğimdir.” muhteşem ifadesidir.
Ahlaki Tutarlılık ve Eleştirel Anlama
Ahlaki tutarlılığın ön şartı ferdin inançları, sözleri ve eylemleri arasında bir uyum ve tutarlılığın olması ile mümkündür. Bir kişinin “bilmediğim şeyi önemsiz ve gereksiz buluyorum.” söylevi, bilgisizliğini bir değer ölçütü hâline getirip dayatması anlamına gelir ki bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Eleştirel düşünmenin ahlaki bir temeli var; anlatıcı veya yazarın birikim ve bilgisine katılmasa da saygılı davranması gerekir. Bilmediğini bilmek, itirazı değil öğrenmeye açık olmayı ve merak güdüsünü tetikler.
Başka bir ifade ile eleştirel düşünme, başkalarının bakış açısına saygı duymanın ve adil değerlendirme yapmanın temel ilkesidir. Gereğinden fazla yüceltme ve kötüleme; eleştiri/tenkit ve müzakere değildir. Dolayısıyla bilgiye, yan okumalara ve karşılaştırmaya kapalı bir eleştiri, yalnızca cehalet değil; aynı zamanda ahlaki bir sorundur. Bu tür bir eleştiri, değerlendirme ve yaklaşım, bireyin kendisini hem fikri hem de ahlakî bakımdan dar bir alana hapsetmesine yol açar.
Cehalet Özgürlük müdür?
“Bahsedilen kelime ve kavramların büyük çoğunluğunu bilmiyorum, ama eskiden çok okurdum.” demek cehaleti izhar etmektir. Bir yıl yeni bir şeyler okumayı bıraktığında; entelektüel ortam ve bilgi dolaşımı mahfillerinde cehaletle baş başa kalırsınız. Çünkü yaşadığımız dünya süratle değişiyor ve veriler sürekli güncelleniyor. Sartre ve ektansiyalizm/varoluşçuluk bilinse de trans hümanizm ve görünmenin mahiyeti ile ilgili metinleri okumadıysanız teşhir çağına yabancılaşırsınız. “Cehalet güç ve özgürlüktür” ifadesi, ilk bakışta insanı sorumluluktan kurtaran bir rahatlık gibi görünse de insanı yaşadığı zamanın dışına iter.
İnsan bilgi ile özgür ve özgüvenli olur; cehalet ise onu edilgen hâle getirir. Cehaleti cemaat inançları ve yaşantısı ekseninde “ideolojik konfor” alanına dönüştürdüğünüzde inanç, idrak ve ahlakî şuurunuzu kaybedersiniz. Fert, hakikatten uzaklaştırıldığında “sürekli yiyip-içen ve hayatı boyunca abdest bozmayan hazrete” inanan balığa dönüşürsünüz. Gerçek özgürlük, inanmanın bir idrak ve bilginin bir sorumluluk olduğunu bilmektir. Cehalet, kısa vadede huzur verse de uzun vadede zihinsel kölelik kapısı olur. Orvıl’ın (Orwell) distopyasında olduğu gibi cehalet, iktidarın ve inanç bezirganlarının kudretini pekiştirir; bilgili fert ise merak ve sorgulama kapasitesiyle akleden, idrak eden, kavrayan olarak özgürlük alanı inşa eder ve “kâmil insan olarak” yaratılmışlığın hakkını verir.
“Bu kavramları bilmiyorum, o hâlde bu metin gereksiz” tutumu, eleştirel okuma açısından yüzeysel bir yargıdır. Bu yaklaşım, anlamı ve anlamayı sorgulamak yerine reddetmeyi seçer. Oysa gerçek manada bir eleştiri için bilgiyle temas kurmak, kaynaklara yönelmek gerekir. Bilme ve bilmek için kaynaklara yönelmek yerine sınanmamış dogmalarınıza sığınırsanız; ilahi ve beşerî hakikatle ilişkinizi kaybedersiniz. Cehalet özgürlük değildir; çünkü özgürlük, bilgi ve sorgulamanın yükünü ve sorumluluğunu taşımaktan geçer. İnanmanın, inanarak bilmenin ve bilginin akılla ilişkisi üzerine düşünmek gerek. İnanma sorumluluğu akıl ve idrak sahiplerine verilmiş. Sekr halinde yaşayanların inanma ile ilgili bir sorumluluğu olmadığı için haddini aşmamak kaydıyla bilmeleri geremez.
Yaşadığımız çağda “düşünme ve idrak etme” iradesi elinden alınan ve “geri kalmış üçüncü ülke insanı” olarak damgalanan, melez bir kimlik ve Batı’nın indirgemeci bilim tasnifiyle yol bulmaya çalışan bir topluluk olduk. Ötekileştirilerek ve lekeli hâle getirilerek üretilerek öğretilen komplekslerle yaşamanın kıyısına bırakılan coğrafyamız insanı, yaşadığı felaketlerin ve rencide edilmişliğinin intikamını bir arada yaşamak zorunda olduğu insanlardan almaktan haz alıyor. Düşünmediği için hakikatle ve inanç eksenli değerlerle gerektiği gibi ilişki kuramayan; sınanmamış, köksüz, kolaycı bir teslimiyetle yaşamaya çalışan insanın temsil liyakatiyle tezyin olacağı günlerin özlemiyle selam ve dua.